Koray Kırmızısakal'a...
Doğrusu ya, Bifo Berardi'nin Gelecekten Sonra'sı gibi geleceğin, ütopyacılığın, fütürizmin vb. bitişine adanmış kitapların melankolisinin, tespit ettiği arızadan daha şiddetli bir arıza yaratıp yaratmadığını düşünmek epey ilginç bir alıştırma olurdu. Kuşkusuz böyle bir hasar tespit için yola koyulabilecek ampirik araştırmaların tümü ister istemez entelektüel ortama saçılan psişik dalgalanma kadar, argümanın çekirdeğini teşkil eden bir mekanizmayı da yalıtmalıdır. İlkini yapmak epey zor olduğundan (ve bu iş kısmen sosyal psikolojinin işi olduğundan), ikincisiyle didişelim.
Hegelci Şimdi ve Kierkegaard
Şimdinin tüm diğer zamanlar lehine öne çıkartılmasında yitip gidenin genelde gelecek olduğu düşünülür. Gelecek derken burada uzun erimli bir zamansal ufku kastediyorum.
Hegelcilik tam da buydu, Hegel'in felsefesinin asıl etkisi kendi "şimdiden retrospektifiyle", şimdiyi geçmişin anlaşılabilirlik noktası, geçmişin akışının kendi mutlak anlamına ulaştığı vuku buluş uğrağı ve bu yüzden de aslında geçmişten süregelenin kendi öz-kavrayışını nihayet elde ettiği hakikat zamanı olarak işaretlemesi olmuştur: özbilinç. Bu felsefenin her tür geleceğe karşı kayıtsız olduğu, şimdiden duyulan uyuşuk bir mennuniyet içinde çözüldüğü muhakkak. Fakat gelecek mefhumunun bu ayrımsız kullanımına itiraz etmek gerekir ve bu itiraz Hegel'in ardından Kierkegaard tarafından edilmiştir.
Kierkegaard için mesele "genel olarak gelecek", "ufuk olarak gelecek" vs. değil, ama eylemin, bağlanmanın, adanmanın zamanı olarak "yakın gelecek"tir. Hegel ve müritlerinin şimdiden büyülenmişlik içinde tefekkür ve idrakı insani erdemlerin en başına koyan tavrının karşısına, eylemin ve bağlanmanın öne çıkartıldığı bir "birey felsefesi" koymak ister. Zira bugün ne olduğumuzun idraki, varlığımızın anlamının bilgisi ve geçmişin bu amaçlarla tefekkürüne yapılan entelektüel/zihinsel yatırım, fiili olarak yakın geleceğe yönelik ilgiyi, yani "şimdiyi" eylem ve adanma için harekete geçirme kapasitesine sahip sorgulamayı ortadan kaldırmıştır.
No Future ve Guattari
90'lardan bu yana oluşan kolektif iklim, yani homo sapiens kolektiflerini etkileyen ve siyasal teori ile felsefede de kendini yankılayan iklim de Hegelciliği geri çağırdı. Kapitalizmin kendini mutlak muzaffer olarak ilanı ile açılan yeni bir şimdicilik teorik ve pratik ufka musallat oldu. Pratik ufukta şimdicilik kendisini öznel bir faydacılık tarzı olarak duyururken, teorik ufukta bu analizin yakın gelecekle ilişkisini kesmesi, ve Hegelci retrospektifin, bu defa kıyametvari şimdiyi saplanıp kalan bir teorik konum için işe koşulması olarak duyurdu.
Kuşkusuz "neoliberalizm", "postmodernizm/postmodernite" vb. mefhumlarla temalaştırılan çok sayıda muhalif analiz, kabaca kapitalist "gelecek yok" nakaratının oluşumunu ve gerçekliğinin sınırlarını sorgulamaya adanmış analizlerdir. Fakat bu analizler sıklıkla şimdinin olumsuz bir yüceltimine meylettiler yahut öyle alımlandılar. Çekilen karamsar fotoğrafın yarattığı etki, geleceksizlik tartışmasının yakın geleceğe yönelik pragmatik ilgiyi boğması oldu. En uç noktasında, Baudrillardçı bir nihilizmin kol gezdiği bu söylemsel tertibat, zaman algısı bakımında Hegelciliğin simetrik bir ters çevrimi olarak işledi.
Kuşkusuz en geniş anlamında kapitalizme muhalif her analizin bir tür tarih bilinci olarak el altında tuttuğu bir şimdi kavrayışına ihtiyaç duyduğunu reddetmek tümüyle hata olur. Dolayısıyla sorun burada bu zamansallaştırmanın/tarihselleştirmenin hedefiyle ilgilidir. Kierkegaard'ın derdini üstlenirsek bu dert, "genel olarak geleceğin" değil, ama yakın geleceğin bir ilgi konusu olarak geri kazanılmasıdır.
Bu anlamda Guattari (Deleuze ile birlikte) entelektüel söylemi kat eden analitik konumlanmaya nazaran epey farklı bir konumlanma alır ve bizim yakın geleceğe dair ilgileri yeniden canlandırma ve şimdiyi (geçmişten gelerek) sorunsallaştırma derdimize yardımcı olacak bir kavram sunar: kaçış çizgisi.
Doğrusu ya, kaçış çizgisi kendinde mutlak bir özgürleşme umudunu taşıyan ayrımsız bir kavram değildir. Aksine Guattari ile Deleuze'ün çalışmaları insan kolektiflerinde harekete geçen kaçış çizgilerinin çok çeşitli bozguna uğrama biçimlerine dair uyarı ve betimlemelerle doludur. Ama yine de mesele, kaçış çizgisinin her tür bozguna ve daha genel bir şekilde ifade edersek, toplumun her tür sabitlik/sağlamlık görüntüsüne öncel olmasıdır. Bu ontolojik öncelik, toplumu yapan göreli homojenliğin, yani üzerinde yükseldiğimiz kolektif zeminin daima dönüştürücü güçlerce rahatsız edildiğini söyler. Bu yüzden kaçış çizgisini analitik ufkun merkezine alan analiz, toplumu çözülüşünden doğru okur ve böylece kolektif zeminin farklı bir şekilde düzenlenmesi olasılığını, yani yakın geleceğin yeniden ilgi meselesi olarak teminini mümkün kılar.
Tekniğin Olanakları, Yeniden Üretim ve Tekrar
Sorunun bir diğer boyutu ise, çağımızda "postmodern" denilen, çeşitli "arkaizmler" ile "yeniliklerin" bir arada çağdaşlaşması eleştirisidir. Sanat alanında, bilhassa müzikal üretimde (ama görsel sanatlarda da) görünür olan "üretim patlaması" kuşkusuz vasatın yeniden-üretimini gözlerimizi sokuyor. Benim bunun karşısında yer alan iddiam ise, bunun optik bir yanılsama olduğu. Açayım.
Bir parçasıyla sanat tarihi anlatılarının da sebep olduğu bu optik yanılsama, sanatsal üretimi mutlak yeniliğin yaratımı olarak ele almış ve üretim/yaratım sürecini aşırı derecede bireysel bir işlev olarak dikkate almıştır. Klasik ve kısmen modern sanata dair tarihlerimiz bu temayla doludur. Oysa bizler, bilhassa internetin de getirisi olarak belkide tarihte ilk defa (bakın ben de yaptım!) yaratımın kolektif sınır uçlarıyla temas ediyoruz. Bu anlamda kolektif olanın insanlar arası değil, insan ve insani olmayanların bir aradalığı olarak kavranması da mümkün artık. Fakat bu, aynı zamanda deneyimlediğimiz etkinliğin nostaljik, aynının niteliksiz tekrarı ve yaratımdan uzak olarak algılanmasına da yol açıyor. Optik yanılsama derken kast ettiğim şey bu: yine ve yeniden şimdimizi ayrıcalıklı bir başkalığın içine yerleştirmek.
Müzakereler
Tekrar başa dönersek, şimdiciliğin (ve kapitalist şimdinin/gerçekliğin) puslu havasından sakınmanın yolu belki de bu bileştirme etkinliği ile yeni bir mümkünler dünyasının yaratımı arasındaki boşluğu doldurmak üzere, kaçış çizgileri/sorunsallaştırma zeminleri sayesinde mümkün kılınan eylem kümelerini yeniden müzakere etmektir. Bu müzakere süreci, şimdiyi değil, yakın geleceği ilgi konusu yapabilirse, geleceğin hakiki kazanımı için eylemin zamanının merceğinden görülen şimdiyi yeniden seferber edebilecek duruma gelebiliriz. Yeterki bu şimdi, her tür ayrıcalığını bıraksın ve seferberlik çalışması, zamanla hesabını doğru görsün. Böylece halihazırdaki eleştirel, daha kötüsü kapitalist merceklerden görülmeyen çok çeşitli gerçek, gündelik eylem kümeleri farklı bir gözle görülebilir ve sorunsallaştırılarak yeni olanakların yaratımı için bileşimlerimize dahil edilebilir. Zira dünyayı değiştiren ve değiştirecek olan eylemler, zaten dünyada eylemektedirler.
Why casinos are rigged - Hertzaman - The Herald
YanıtlaSilIn the UK, casinosites.one casino games are rigged and there https://febcasino.com/review/merit-casino/ is evidence of fraud, crime or disorder or septcasino.com an individual's febcasino involvement. There are also 바카라 사이트 many