Yönetmenliğini ve senaristliğini Lütfü
İrdem'in yaptığı, toplumlarımızı sarmalayan optik bir
sorunla ilgili iki film bunlar: Kendileri görünmeksizin etkilerinde
var olan, kendileri giderek silinirken bir etkinin bulutsu imgesine
sığınan nedenler yahut varoluşlar. Cênîya Nêeysayî'nın
(2016) [Görünmez
Kadın]
yahut Fotografkeş'in
(2018) [Fotoğrafçı]
sorunsalları, ama aynı
zamanda kendilerini çeşitli biçimlerde kapitalist işe (ev emeği
başta olmak üzere, tüm emek biçimlerine) mahkum edilmiş bulan
azınlıkların
(sayısal bir çoğunluk oluşturmakla
beraber) sorunları.
Burada ne kadınlık ne de emek tarihini baştan yazmaya gerek yok, o
halde gelin filmlerin optik sorunla ilişkilerine odaklanalım.
Pek tabii bu iki filmin bu optik sorunu sorunsallaştırma biçimine.
Cênîya Nêeysayî (2016) |
Cênîya Nêeysayî'nın
görünmeyen kadını,
kendi silinen görünürlüğünü
göstermek üzere bedenen görünmez olmuştur. Bu görünürlükten
dışlanma, tüm sosyal
ilişkiler dizisi boyunca
onun yalnızca etkilerin
değerlenmesi açısından (bakım emeği diye işleşen tüm bir
yeniden üretim etkinlikleri) göz önüne alınmasıyla
başlar. Dolayısıyla
görünür ile görünmez arasındaki bu optik oyun, yani neyin
görünür neyin görünmez olacağına
karar veren tüm bir düzenek, aslında etkileri
nedenlerinden kopartamaz,
daha ziyade etkiler nazarında
nedenlerin dizisini görünmez kılmakla ilgilidir. Bu
en temel biçimiyle meta
dediğimiz ilişkinin
bir yan etkisidir. Meta ilişkisi, bir yanıyla üretken etkinliğin
ürününü bir eşdeğerlik mantığı içerisinde soyutluyorsa,
bir diğer yanıyla da üretken etkinliğin bedenli failini
(yaşayan emek, living
labor)
de ürün açısından dışarıda bırakıyordur.
Fotografkeş (2018) |
Fotografkeş'te
ve bir figür olarak fotoğrafçıda bu aşikardır. Asla çektiği
karede yer alamaz. Bu teknik
bir sorun değildir, zira zamanlamalı çekim
(yahut bugünkü kültürel virüs, özçekim)
ile bu sorunun üstesinden
gelinebilir
(ki bu üstesinden gelişin tuhaf bir görünür olma
stratejisi olarak ortaya nasıl
çıkabileceğini göreceğiz).
Bu görünürlükten çıkarılma,
bir
fotoğrafçı ile
mübadele ilişkisi içerisinde karşılaşıldığında vuku bulur.
Konumu gereği fotoğrafçı ürününü
ancak ve ancak çekilen karenin dışında kalmasına yönelik bir
örtük anlaşma ile mübadele
ilişkisine sokabilir. Bunun
kapitalist mübadelede tüm diğer ürünler için neredeyse bir
buyruk olarak işlediğini düşünebiliriz. İstisna teşkil eden
tek şey belki sanat eseridir, ki orada bile (örneğin resmin
köşesindeki silik bir imzada olduğu gibi) sanatçının imzasının
sanat eserine vurduğu damgada, yahut otoportrede olduğu gibi,
üreticinin ancak bir işarete, kendi bedenli varoluşuna nazaran
silik bir imgeye dönüşmesi gerekir. Dolayısıyla şimdi bu iki
filmin de niçin öncelikle Fotografkeş tarafından
açıklandığını görüyoruz. Cênîya Nêeysayî
da bir fotoğraf ile açılır ve kapanır, fakat ancak Fotografkeş
bize bu optik soruna dair olumlu bir çözüm teşkil
edecektir.
Dolayısıyla iki
film optik bölümleme karşısında iki farklı strateji öne sürer.
Cênîya Nêeysayî'da
kadın, film boyunca en başta konuşmasıyla ve bedenin yokluğuyla
var olur. Bunu basit bir metafora dönüştürmek yerine, film bunu
bir strateji olarak açar. Bu stratejiyi bize muskacı
kadın, bir mitle
açıklar: bir zaman kadınlar, kendilerine kötü davranıldığında
görünmez olmaya karar vermişlerdir. Filmdeki
görünmezliğe yol açan
kötülüğün ne olduğunu bize film açıklamaz, fakat ne olursa
olsun bir sabah uyanıldığında kadın görünmez olmuştur. Ve
ilk bakışta bu strateji işler, koca huzursuz
ve mutsuz edilmiştir. Bir görünmez kadınla nasıl yaşanabilir
ki? Kocanın tüm danışma sekansları (önce arkadaşa, sonra
aileye ve nihayet muskacıya) boyunca takip ettiği sorudur bu. Fakat
sorun, yalnız yenen yemekler, parkta geçirilen vakitlerde daha
baskın hale gelir. Kadının kendini fiilen görünmez kılan
stratejisi hem kocayı, hem de ilişkiyi ciddi bir krize sokmuştur.
Ancak,
bu krizi yaratan strateji ilişkiyi kopma noktasına sürüklerken
başarısızlığa uğrayacaktır. Neden böyle olmaktadır? Kadının
kendini görünürlükten silişi mutlak olduğundan, bir noktada
sildiği bedenini diğer noktada yeniden görünürlüğe dahil
edemediğinden mi? Film bize ancak göreli bir ipucu verir. Tüm bir
danışmalar dizisi boyunca ve kadının arkadaşıyla yaptığı
sohbette herhangi bir olumlu ilişkinin izine rastlamayız. Daha
ziyade herkes "ikiniz de haklısınız" tepkisi
vermektedir. Nedenler her ne olursa olsun, burada görünürlüğün
tekrar kazanımı hem kocayı hem de kadını yıkar bir şekilde
ölümle sağlanır. Görünür olana yeniden
kayıtlanma,
ölümün mutlaklığıyla gelir ve ilk sahnede fotoğraftan silinmiş
kadın ancak
son sahnede, ölüm sahnesinde
geri gelebilir. Bir anlamıyla çağdaş bir Ariadne ile Theseus
trajedisidir bu, fakat farklı bir şekilde: Kadının gerçek
görünürlüğünü onun mutlak yokluğunun içinde yakalayan, bunun
kıymetini kayıp anında idrak eden koca.
Theseus'un kayba yol açan
sabırsızlığının yerini,
değer bilmezliği yarattığı
kaybın melankolisi almıştır.
Fakat Fotografkeş
aynı sorunda bambaşka bir strateji serimler
bizim için. Fotoğrafçının mübadele içindeki konumunun ancak ve
ancak kendi görünürlüğü aleyhine işlediğini söyledik. Filmin
fotoğrafçısının bu açıdan, kendi gerçekliğini teşkil eden
fantezinin karşısında farklı bir fanteziyi daha oyuna kattığını
izleriz. Müşterilerinin fotoğraflarına, kendi imgesini
yerleştirmekte, bir şekilde mübadele ilişkisinin gizli
sözleşmesinin ihlaliyle müşterileriyle imkânsız bir yakınlık
kurmaktadır. Yani, toplumsal bir optik bölümlemeyi optiğin teknik
imkânlarıyla ortadan kaldırmaktadır. Bu, en azından şimdilik,
kendi kısıtlı fantezisi içerisinde mübadele ilişkisinin
varsaydığı konumlandırmayı yerinden eder. O
artık başkalarının anılarının
belgeleyicisi olduğu kadar, kendi adına da bu anıların parçası
olabilir. Fotoğraf çekim sekansları boyunca fotoğrafçının
müşterileri için hazırladığı kendi görüntüsünden azade
kopyalar ile kendisini görünür kıldığı ikincil kopyaları
özenle ayırdığını görürüz. Bu
kısmen Platoncu asıl-kopya-simulakr problemine taşır bizi.
Kopyanın kendisi asıl nazarında hâlâ bir temsil olarak görülse
de, fotoğrafik oyun içerisinde, bilhassa imge manüplasyonu
aracılığıyla gerçekliği yeniden kurma iddiasında bulunan bir
simulakr üretilebilmektedir. Fotoğrafçı, yaygın bilgisayar
tabanlı manipülasyon
algoritmaları sayesinde, gerçeklik üzerinde (bazen kısmen, bazen
de büyük oranda) hak iddia edebilmektedir. Bunun
kötücül yansımalarını kuşkusuz ayrımcılığı körükleyen
memlerin dijital platformlar ile sosyal medya aracılığıyla
dolaşımında görüyoruz, lakin tarihi kuşkusuz fotoğrafın
tarihi kadar eskiye götürülebilir.
Fakat bizim fotoğrafçımız
açısından, bu maniplatif unsur kötücül amaçlara hizmet etmez.
Bir kısa devre halinde kendini kameranın önüne yerleştirmesi
için imkân yaratır sadece.
Kuşkusuz başkalarının anılarına sızma noktasında bir sorun
vardır, bu izleyiciyi rahatsız eder. Ancak fotoğrafçının
müşteri ile ilişkisindeki profesyonellik bu rahatsızlık hissini
savuşturur. Ta ki yalnız bir kadının fotoğraf çektirdiği
sahneye kadar.
Bu sahnenin ardından fotoğrafçının
stratejisi bir başka boyuta evrilir. Bir şey yaşanmıştır, bir
karşılaşma olmuştur
ve fotoğrafçı artık bunu yalıtık bir fantezi olarak, kısmi bir
gerçeklik olarak yaşamak istemez. Dolayısıyla her zaman
yaptığının tersini yaparak müşterisine manüple edilmiş
fotoğrafı teslim eder. Kuşkusuz bu bir kırılma anıdır.
Kadın paketini teslim aldıktan
sonra manüplasyonu farklı bir kişiyle tekrar uygulama talebiyle
döner. Yüz ifadesi bize stratejinin pek de ters tepmediğini
gösterir. Fakat yeni talebin getirdiği soru da açıktır. Diğer
fotoğraftaki kimdir? Neden kadın bunun kendi fotoğrafına
yerleştirilmesini istemektedir? Film bu soruyu cevaplamaz ama, en
azından fotoğrafçının
tereddüdünü ve kısmi
hayal kırıklığını gösterir. Stratejinin
başarısını bize gösterecek olan şey son sahnedir, özçekim
yapmak için makinesinin zamanlayıcısını ayarlayan fotoğrafçının
çektiği fotoğrafta kadını karşısında bulur.
Kuşkusuz bu iki stratejiyi, ilk
filmdeki kadının görünmez olma stratejisiyle ikinci filmde
fotoğrafçının kendini başkalarının fotoğraflarında görünür
kılma stratejisini mutlak anlamda karşı karşıya koymamalıyız.
İlk stratejinin bir dizi
başarısı olduğu gibi, görünüşteki başarıya rağmen
ikincisinin de zaaflar var. Üstelik
iki strateji, optik görünürlük/görünmezlik bölümlemesinin iki
sorunsallaştırılması aynı problemden doğsa da, bakışımsızdır.
Dolayısıyla bu filmleri ve
analiz ettikleri stratejileri toplumlarımıza hakim olan optik
etkiyi sorunsallaştıran filmler olarak görmek ve sorularını
takip etmek yapabileceğimiz en iyi şey olacaktır. Lütfü
İrdem'in bu iki filmi,
Cênîya Nêeysayî ile
Fotografkeş, sorunsal
bir süreklilik içinde, fotoğrafik bir duyarlılıkla
sinematografik bir yalınlığı birleştirerek bize ciddi sorular
kazandıran, duru ve yetkin bir izleme deneyimi sunuyor.
İki film de, vasat siyasi gönderme yapma telaşına düşmeyen,
derinlemesine siyasal filmler.
Yorumlar
Yorum Gönder