Son elli-altmış yıllık süre zarfında "analiz" denen
düşünce etkinliğinin koşullarının tamamen değişimine,
analitik müdahalenin altüst oluşuna ve işler bir analizin nasıl
olacağına dair yeni fikirlerin doğuşuna tanıklık ettik. Fakat
bu tanıklık daha baştan günün meseleleri, akademik balonlar
(postmodernizm tartışma ile çalışmaları gibi), gerekli,
anlaşılabilir ama bazen de saf kötülükten kaynaklanan yanlış
anlamalarla gölgelenmişti. Dünden hiçbir ayrıcalığı olmayan
bugün bu tanıklığın mânâsı ve değişenin ne olduğuna dair
bir fikir alıştırması yapmak yerinde olabilir.
30'lardan itibaren dünya tarihine damga vuran psikanaliz ile
Marksizmin ortodoks/okullu varyantlarına bir bakış atarak kopulan
şeyin ne olduğunu tespit edebiliriz. Burada aradığımız şeyin
psikanaliz ya da Marksizmin ne olmuş olduğuna bir cevap değil,
fakat ikisinin ayrıcalıklı bir şekilde paylaştığı ve belki de
ona derin teorik çerçevesini yapısalcılığın kazandıracağı
bir mantığı keşfetmek. Bu
mantığa, analitik
çabayı bir çağ boyunca tek başına belirleyen ve bugün de
vasatlığa batmış olarak hâlâ belirleyici olan bu yaygın
mantığa şu ismi layık bulabiliriz ancak: Genelleşmiş
Gösteren Mantığı. Buna göre
ister Marksist, ister Psikanalitik aygıt sözkonusu olsun, analitik
etkinlik öncelikle ampirik olarak önüne serili dünyadaki
figürleri, daima "arkada", "daha derinde" yer
alan bir gösterenin
anlamlandıracağı bir gösterilen
olarak kabul edebiliyordu ancak. Göstergeler kadar, kendi başlarına
gösterge olmayan her şey de, bu nihai anlamlandırıcı
gösteren tarafından
göstergeleştiriliyordu.
Marksist aygıt ile psikanalitik aygıtta bunun nasıl işlediğini
ayrı ayrı görelim:
Marksist analitik etkinlik temelde
şöyle işliyor, şöyle
öğretiliyordu: ilk belirdikleri halleriyle her tür figürde, yani
davranış, inanç, jest, giderek toplumsal olayda, onun "hangi
sınıfa ait"
olduğu soruluyor ve bunun cevabının bulma çabası analiz olarak
tanımlanıyordu. "68'de kimler vardı?", "öğrenciler,
bir takım radikaller, o halde küçük-burjuvazi".
Bu Marksizm=ideoloji eleştirisinin çağıdır. eylem, failine anlam
vermez; aksine fail, ondan da derine inen bir çıkar
ile imlenerek eylemin anlamlandırılmasının aracısı hâline
getirilir. Failin kimliğini/özdeşliğini
tespit için eyleme (yani figüre) bakılır. Marksist analiz demek
bu demektir. İsyankâr ve ayrıksı sesleri şimdilik bir kenara
bırakıyorum.
Psikanalizde
ise olan biten daha bariz. Yalnızca düşlerde gerçekleştirdiği
işlemi ele alalım: hiç
kimse hadım etmeyi, bir
penisi, bir anne rahmini vs. çağrıştırmaksızın bir pencere,
bir merdiven, bir dizi kurt, bir ağaç düşleyemez.
Düşün figürleri, ruhsal
rahatsızlığın semptomları daima daha derindeki
bir gösterenin metaforu haline gelmelidir.
Konu daima varlığı, yokluğu yahut da yokluğundan duyulan
korkuyla penis oluyordu. Psikanaliz kendi analitik etinliğini yerinde olarak "yorumlama ve aktarım" mefhumları çerçevesinde düşünmüştür. Aktarımda psikanalist-yorumcu, gösteren ile figürün bağını tesis eden bir aracıdır. Düş figürleri ile rahatsızlık
semptomlarını sarmalayan bağlam ikincilleşiyor, önemsizleşiyordu.
Nihayetinde ikisi de aynı episteme
içinde yer almakla kalmayıp
tüm bu epistemenin genel mantığını da sergileyecek olan
yapısalcı dilbilim içinde kendilerine bir yuva buldular (Althusser
ve Lacan). Yapısalcı dilbilim anlamlamanın en temel öğesi olan
gösterenin işletilmesi, onun keşfedilmesiydi/yaratılmasıydı da.
Dolayısıyla analitik etkinlik de en temel, en basit öğelere doğru
bir basitleştirme etkinliği.
Peki sonra ne vuku buldu? Ne
yerinden oynadı?
Bunu anlamak için Guattari'nin
çalışmasının mantığını merkeze alacağım. Zira içine
girdiğimiz yeni çığır, bir ölçüde Guattari'nin Amerikan
Pragmatizminin semiyotik teorisini keşfiyle zeminini buldu.
Artık analitik etkinlik daha
derindeki bir anlamlandırıcı öğenin keşfine yönelik bir
basitleştirme etkinliği olmayacaktı. Analiz figürün belirdiği
gerçek koşulların ve ilişkilerin keşfine yönelmeye başlıyor.
Bu ilişki ve koşullar, figüre göre daha derindeki bir gösteren
değil, fakat belirişi koşullayan bağlamlardır. Hiçbir
kendiliğinden anlamlandırma yoktur, fakat her anlamın üretimi bir
bağlamın yaratıldığı karşılaşma
tarafından koşullanmıştır. Buna
genel olarak olay
denir. Olay ise, daima
bir yan tarafa açılan, başka olaylara ideal bir temas haline
koşullanır.
Marksist analitik etkinlik söz
konusu olduğunda, "68'e kimler katıldı?" sorusu, "68'e
katılanlar hangi eylemleri aracılığıyla
başka türlü failler haline geldiler ve bu başka türlü faillik,
yani yeni özneleşme dinamiği nasıl işliyor?" sorusuna
yerini bırakır. Sınıf mücadelesi sosyal gruplar olarak
"sınıflar" arasında geçiyor
kabul edilmz, bizzat
sınıfları ya da devrimci bir durumda sınıfın özyıkımı
olarak devrimci özneyi üreten bir dinamik olarak sınıf mücadelesi
keşfedilmiştir.
Analiz yanlara doğru ilerleyen bir
karmaşıklaştırma etkinliğidir. Öğrenciyi 68'e katan şey, onun
küçük-burjuvalığı ile açıklanmaz artık. Aksine kendi
öğrenciliğini, öğrenciliğini/Fransızlığını
koşullayan sınıflaştırma mekanizmasını reddiyle, radikal
eşitlik talebiyle tam da öğrenci olmaktan çıkarak 68'in kolektif
özneleşme süreçlerine katılan bir sorunsallaştırma hareketi
vardır.
Bu daima daha yana doğru gider: Cezayir'deki sömürgecilik savaşı,
Vietnam'a emperyalist müdahale, Küba Devrimi ile Che Guevara, Çin
Kültür Devrimi. Analiz karşılaşmayı anlamlandırmaz, aksine
analiz sayesinde olay olarak toplumsal figürü yaratan ve bu olayda
yaratılan anlam, sürekli etrafa yayılan bir dizi karşılaşmayla
karmaşıklaştırılır. Nihayet burada işleyen mantığa da şu
ismi uygun bulabilirdik ancak: Pragmatik Karşılaşma
Mantığı.
Psikanalizin öncelikle
Anti-Ödipus'ta
şizoanaliz olarak eleştirisinin yapılabilmesi böylece mümkün
olabilmiştir. Psikanaliz ölmüştür. Deleuze ile Parnet'nin
Diyaloglar'ının son
bölümü ilan eder bunu: "Ölü psikanaliz, hadi analiz
ediniz".
Fakat yanılsama yaratmayayım,
tıpkı kapitalizmin ölü emeğin egemenliği olması gibi, ne
psikanaliz, ne de yapısalcı dilbilim, ne de genel gösteren mantığı
ortadan kalktı. Ölü olarak hâlâ egemenliğini sürdürüyor,
dolayısıyla anakronik de olsa 60'lar boyunca eleştirisi yapılan
eski analitik etkinlik tarzı da.
Yorumlar
Yorum Gönder